Öznur DÖNMEZ [151820063033]
   
 
  Makaleler
 

Kanal Çizgileri « Teknik Analiz

Kanal çizgisi, trend çizgisi tekniğinin bir diğer yararlı biçimidir. Fiyatlar bazen iki paralel çizgi arasında hareket ederler (asıl trend çizgisi ve kanal çizgisi). Açıktır ki, bir kanal var ise ve analizci bu kanalın varlığını fark etmişse, bu bilgi kârlı avantajlar elde edebilmekte kullanılabilir.

Kanal çizgisinin çizimi oldukça basittir. Bir yukarı-trend’de (Bkz. Şekil 4.16a) önce, tabanlardan bir ana yukarı-trend çizgisi çizilir. Daha sonra, esas yukarı-trend çizgisine paralel olacak şekilde ilk belirgin tepe noktasından (2 noktası) noktalı bir çizgi çizilir. Her iki çizgi birlikte, sağa ve yukarıya doğru hareket eden bir kanal oluşturur.

Bir sonraki yukarı hareket kanal çizgisine (4 noktasındaki) ulaşır ve bu noktadan geriye dönerse bir kanalın ortaya çıkıyor olduğu söylenebilir. Bundan sonra fiyatlar ana trend çizgisine (5 noktasındaki) kadar düşerlerse, muhtemelen artık bir kanal ortaya çıkmış demektir. Aynı şey bir aşağı-trend için de, fakat elbette ki ters yönde, doğrudur (Şekil 4.16.b).



Şekil 4.16a Bir trend kanalı örneği görülüyor. Önce ana yukarı-trend çizgisi 1 ve 3 noktalarının tabanları birleştirilerek çizilir ve daha sonra, ilk tepe olan 2 no’lu çizginin üzerinden ana yukarı-trend çizgisine paralel bir çizgi çizilir (noktalı çizgi).



Şekil 4.16b Bir aşağı-trend’de bir trend-kanal görülüyor. Kanal, 1 ve 3 zirvelerinden çizilen aşağı-trend çizgisine paralel olarak 2 noktasındaki ilk tabandan aşağı doğru bir çizgi çizilerek elde edilir. Fiyatlar çoğunlukla böyle bir kanalın içinde hareketlerini sürdürürler.

Okuyucu böyle bir durumun değerini hemen görecektir. Esas yukarı-trend çizgisi, yeni uzun pozisyonları başlatmak için kullanılabilir. Kanal çizgisi kısa dönemde kâr elde edebilmek için kullanılabilir. Ana trend çizgisi için de söylediğimiz şekilde, kanal ne kadar uzun sürerse ve ne kadar fazla sayıda test edilirse o derece önemli ve güvenilir hale gelir.

Şekil 4.16c Şekilde, fiyat hareketinin yukarıya doğru olan paralel iki trend çizgisi arasındaki hareketi görülüyor. Ana trend çizgileri (alttaki çizgiler), her zaman daha önemlidir.

Ana trend çizgisinin kırılması trenddeki önemli bir değişikliğe işaret eder. Fakat yükselen bir kanal çizgisinin kırılması tamamen zıt anlama gelir ve bu durum varolan trendin ivme kazanıyor olduğuna işaret eder.

Kanal tekniğinden yararlanmanın bir başka yolu, çoğunlukla zayıflayan bir trendin işareti olan, fiyatların kanal çizgisine ulaşamamalarının belirlenmesidir. Şekil 4.17’de, fiyatların kanal çizgisinin üst tarafına ulaşamamaları (5 noktasında), trendin dönüyor olduğunun bir erken uyarısı olabilir ve diğer çizginin (ana yukarı-trend çizgisi) kırılacak olduğu konusundaki ihtimali arttırır.

Genel bir kural olarak, bir fiyat kanalı içinde herhangi bir hareketin kanalın kenarlarından birine ulaşamaması, çoğunlukla trendin dönüyor olduğuna işaret eder ve kanalın diğer tarafının kırılacak olma ihtimalini güçlendirir.



Şekil 4.17 Kanalın üst ucuna ulaşılamaması çoğu zaman aşağıdaki trend çizgisinin kırılacağının bir erken uyarısıdır. Şekilde, 5 noktasının yukarıdaki çizgiye erişememesinin ardından 6 noktasında ana yukarı-trend çizgisinin kırılmış olduğuna dikkat edelim.

Kanal, esas trend çizgisinin düzeltilmesinde de kullanılabilir. (Bkz. Şekiller 4.18 ve 4.19.) Fiyatlar eğer anlamlı bir miktarda yükselen kanal çizgisinin üzerine çıkarlarsa, böyle bir durum genellikle güçlenen bir trende işaret eder. Böyle bir durumda bazı grafikçiler, yeni kanal çizgisine paralel olacak şekilde en son tabandan, daha dik bir ana yukarı-trend çizgisi çizerler (Şekil 4.18’de gösterildiği biçimde).

Daha dik olan yeni destek çizgisi, eski yatay çizgiden çoğu zaman daha iyi işlev görür. Benzer biçimde, bir yukarı-trend’in kanalın üst ucuna ulaşamayışı, en son iki tepenin üzerinden çizilen yeni direnç çizgisine paralel olacak şekilde en son tabanın altından yeni bir destek çizgisinin çizilmesini gerekli kılar (Şekil 4.19’da gösterildiği gibi).

Kanal çizgilerinin ölçüm teknikleri vardır. Bir fiyat kanalından kopuş gerçekleştiği zaman, fiyatlar çoğunlukla kanalın genişliğine eşit bir uzaklık kadar yol alırlar. Dolayısıyla grafikçi, kanalın genişliğini ölçer ve bu uzunluğun, hangi trend çizgisi kırılmışsa o noktadan izdüşümünü alarak fiyat hedefini bulur.



Şekil 4.18 Yukarı kanal çizgisi kırıldığı zaman (5. dalgada olduğu gibi) pek çok teknik analizci, yeni yukarı kanal çizgisine paralel olacak şekilde ana yukarı-trend çizgisini yeniden çizerler. Diğer bir deyişle, 3 ve 5 çizgilerine paralel olarak 4 ve 6 çizgileri çizilir. Yukarı-trend’in hız kazanması, ana yukarı-trend çizgisinin de aynı şekilde davranacağını düşündürür.

Ancak, kanalın iki çizgisinden ana trend çizgisi, çok daha fazla önemlidir ve çok daha fazla güvenilir olandır. Kanal çizgisi, trend çizgisi tekniğinde ikincil olarak kullanılır.



Şekil 4.19 Fiyatlar yukarı-trend çizgisine erişmeyi başaramayınca, düşen iki tepenin (3-5 çizgileri) üzerinden bir aşağı-trend çizgisi çizilir ve bunun arkasından 3-5 çizgisine paralel olacak şekilde 4 noktasındaki düşük noktadan bir deneme kanalı çizilebilir. Kanal çizgisinin alt bölümü bazen ilk desteğin ortaya çıkacağı yere işaret eder.

Stagflasyon « Kavramlar

Stagflasyon kavramı, bir ekonominin, aynı anda hem işsizlik hem de enflasyon içinde bulunması durumunu ifade eder. Yüksek bir enflasyon oranının, kullanılmayan üretim kapasitelerinin, işsizliğin ve yetersiz bir büyüme hızının birlikte yaşandığı bir ekonomik olayı ifade etmek için kullanılan stagflasyon, ciddi bir ikilemi ortaya koymaktadır.

Daraltıcı para ve maliye politikaları, bir ekonomide talep enflasyonu için çözüm olurken, yüksek işsizlik oranlarının azaltılması için genişletici politikalar izlenmesi gerekmektedir. Stagflasyon durumunda, makro düzeyde başlıca sorun, istihdam konusunda ortaya çıkmaktadır.

Özellikle enflasyon oranlarının yüksek olduğu dönemlerde ortaya çıkan işsizliğe rağmen, ücret baskıları tercih edilmektedir. Yine artan işsizlik, çalışanların hayat standardını korumaya yöneliktir.

Özellikleri

Devletin, maliye ve para politikası aracılığıyla enflasyonu kontrol altına almak istemesi nedeniyle, ekonomik faaliyetler belli ölçüde daralır.

Enflasyon oranının yüksek olduğu dönemlerde, artan işsizliğe rağmen ücret baskıları ve artan işsizlik, çalışanların hayat standartlarını muhafaza etmeye yeğlenir. Bu durum ise sendikaların pazarlık güçlerini artırır.

Bu dönemde kârlar azalır. Bu durum ise özellikle rekabetçi serbest piyasa ekonomisinin, uzun dönemde temelini sarsan ciddi bir olgu haline gelmektedir.

Daha yüksek ücretler için konan baskılar, toplumda artan işsizlikle birlikte firmaları, işçi grevleri nedeniyle zarar ve kârların azalması tercihiyle karşı karşıya bırakmaktadır.

Mücadele Tedbirleri

Stagflasyon olgusu, bir ekonomide, karar birimlerini enflasyonla mücadele ederken işsizliği kötüleştirmeme ya da işsizlikle mücadele ederke,n enflasyonu kötüleştirmeme arasında ciddi önlemler almalarını gerektiren bir ikilemle karşı karşıya getirmektedir.

Bir yandan işsizliği gidermek için genişletici maliye politikası tedbirleri uygulanması, diğer yandan fiyat artışlarını engellemek için daraltıcı bir politikanın uygulanması gerekir ki karar vericiler (siyasal iktidarlar) için bu gerçekten zor bir seçenektir ve bir tercih sorunudur.

Hangi politika seçilirse seçilsin, bir amacın gerçekleştirilmesi sırasında diğer amaçtan uzaklaşılacaktır. Bu nedenle devlet politikasınca izlenilecek yol, bu iki amacın optimal bir bileşimini gerçekleştirmeye çalışmaktır.

1970'li yılların başından beri stagflasyon olgusuna çözüm arayan gerek Keynesyen iktisatçılar, gerekse Monetaristler, ekonominin mikro yapısını daha iyi anlamamız gerektiğini ileri sürmüşlerdir. Bu nedenle, yeni bir takım ekonomik gelişmeler gündeme gelmiş ve Keynes Devrimi'nden bu yana ilk kez mikro temelli ekonomi politikalarının, birçok iktisatçının dikkatini çekmeye başladığı görülmüştür.

Bundan böyle hem Keynesyenler hem de Monetaristler, stagflasyon olayının çözümü için ekonominin mikro yapısını daha iyi anlamamız gerektiğini ortaya koymuşlardır. İşte günümüz ekonomik olaylarının çözümü için hem makro hem de mikro ekonomi araçlarını kullanma zorunluluğu, böyle bir anlayışın sonucu olarak ortaya çıkmıştır.

Stagflasyonla mücadelede, geleneksel maliye politikası araçlarının kullanılması, olayın ortaya çıkış kaynak ve türlerinin ve de bunların ekonomideki etkinlik derecelerinin belirlenmesi kaçınılmazdır. Bu belirleme yapıldıktan sonra, mevcut araçlarla istikrarsızlığın kaynağına inilebilecektir. Bu araçlar bilindiği gibi vergi, harcama, borçlanma ve bütçe politikası araçlarıdır.

Ayrıca stagflasyon olayı, işsizlik sorununu da kapsamında bulundurduğu için, stagflasyonla mücadele programları içinde ücret ve fiyat kontrolleri, sektörel ve bölgesel farklılıkların giderilmesi benzeri önlemler alınabilir.

Gelirler Politikası

Bir ekonomideki fiyat ve ücret artışlarına karşı uygulanması düşünülebilecek politikalardan biri, ücret ve fiyatların oluşum sürecine doğrudan doğruya müdahale etmektir.

Gelirler politikası, geniş kapsamlı bir kavramdır ve kamu harcamalarıyla vergileri değiştirmeksizin, toplam talebi azaltmaksızın ekonomideki enflasyonist baskıları önlemek amacıyla alınan birçok önlemi tanımlamak için kullanılmaktadır. Gerçekten gelirler politikası, artan fiyat ve ücretleri azaltmak için firma ve sendikaları ikna etmeye çalışmaktan, kabul edilebilir çeşitli fiyat ve ücret artışları için çeşitli göstergeler geliştirmeye ve sonuçta fiyat ve ücretlerin genel olarak dondurulmasına kadar çeşitli önlemleri kapsamaktadır.

Gelirler politikası içinde, yasal olarak fiyat tavanları belirlemek ve bunlara uymayanları cezalandırmak şeklinde uygulanan fiyat ve ücretlerin dondurulması önlemi, diğerlerine kıyasla en kısıtlayıcı olanıdır ve enflasyonu kesin olarak aşağıya çekebilmektedir. O zaman niçin bu yolla enflasyondan kurtulunamamaktadır? Bunun nedeni, eğer ekonomide kaynakların optimum dağılımı isteniyorsa, ücret ve fiyatların değişmesi gerektiği düşüncesidir.

Bir enflasyonla mücadele politikasının amacı, ortalama fiyat artış oranını, fiyatların kaynak dağılımındaki rolüne müdahale etmeden azaltmaya çalışmak olmalıdır. Kısa bir dönem için fiyat ve ücretlerin dondurulması nedeniyle bozulan kaynak dağılımı çok küçük olabilir ve fazla maliyetli de değildir. Ancak ücret ve fiyatların uzun süre sabit tutulması durumunda, emek ve mal piyasalarında anormallikler (bozukluklar) ortaya çıkacaktır.

Vergi Temelli Gelir Politikası

Vergi temelli gelir politikaları, daha düşük parasal ücret artışlarını öneren ve kabullenen firmalarla, işçileri mükafatlandıran; aşırı ücret artışlarını öneren ve kabullenen firmalarla, işçileri cezalandıran bir vergi sisteminin kullanımıdır.

Bu sistemde ücretleri belli bir sınırda tutan firmalara ve işçileri vergi azaltılması yoluyla mükafatlandırılmakta, aksine aşırı ücret artışları öneren ve alan firmalarla işçiler, yüksek vergiler yoluyla cezalandırılmaktadır. Böylece vergi temelli gelir politikaları, düşük parasal ücret ve fiyat artışlarını daha cazip, aşırı parasal ücret ve fiyat artışların daha az cazip kılarak nispi fiyatları değiştirmeyi planlamaktadır.

İndeksleme

Gelir vergisinin, özel ücret sözleşmelerinin, işsizlik tazminatlarının ve sosyal güvenlik yardımlarının cari enflasyon oranına göre indekslenmesinin, enflasyon oranında beklenmeyen bir azalmanın maliyeti olarak gösterilen işsizlik oranını düşüreceği ileri sürülmektedir. Çünkü enflasyon oranında beklenilmeyen bir azalmanın, ekonomide işsizliği artırmasının bir nedeni, ücret sözleşmelerinin parasal olarak sabit olmasıdır.

Üç yıllık bir ücret sözleşmesi, beklenen bir enflasyon oranını kapsamaktadır. Bu durumda, eğer cari enflasyon oranı beklenen enflasyon oranının altında ise, ücret maliyetleri, mal ve hizmet fiyatlarından daha hızlı artacak ve daha az emek gücü istihdam edecektir. Ancak, parasal ücretler, enflasyon oranına indekslenirse, parasal ücretlerdeki artış oranı, enflasyon oranındaki azalmaya otomatik olarak karşılık verecektir.

Üretim Teşvikleri Politikası

Bazı ekonomistler, özellikle arz yönlü ekonomistler, üretken faaliyetler üzerinden alınan yüksek oranlı vergilerin, toplam arzı ciddi bir biçimde etkilediğine inanmaktadırlar. Onlara göre, uygulanacak bir vergi azaltılması programı, ekonomide çalışmayı, tasarrufu, yatırımı, üretkenliği ve toplam arzı teşvik edecek ve böylece stagflasyon olayının çözümüne yardımcı olabilecektir.

Kamu harcamalarının toplam arz üzerindeki etkisi ise, teşvikler üzerinde ters yönlü bir etkiye sahip olduğu için daha farklı olacaktır. Çünkü, artan kamu harcamaları, borçlanma ile finanse edildiği takdirde, ödünç verilebilir fonlar piyasasından fon çekildiği için, faiz oranları yükselmekte ve özel yatırım harcamaları azalabilmektedir. Bu durumda, zamanla, ekonominin sermaye birikim oranının azalacağı ve bu nedenle ekonomik büyümenin gecikebileceği açıktır.

Borçlanmaya seçenek olarak, kamu harcamalarının, üreticilerin gelirleri üzerinden alınan vergilerle finanse edildiği durumda ise, teşvikler ortadan kalkacak, vergilenebilir üretken faaliyetlerin fırsat maliyeti artarsa, karar vericiler daha çok birinciyi tercih edeceklerdir. Burada önemli olan soru, bu ikâme etkisinin ne kadar önemli olduğudur.

Amerikan Ticaret İlkeleri « Dünya Ekonomisi

Birleşik Devletler hukukun üstünlüğü ilkesine bağlı bir açık ticaret sistemine inanmaktadır. Amerikan başkanları İkinci Dünya Savaşı'ndan beri dünya ticaretine katılmanın Amerikalı üreticilerin büyük yabancı piyasalara girme ve tüketicilere de seçebilecekleri daha çeşitli ürünler sağlama fırsatı yaratacağını ileri sürdüler. Amerikalı liderler daha yakın yıllarda yabancı üreticilerden gelen rekabetin çeşitli malların fiyatını da düşüreceğini ve enflasyon baskısını önleyeceğini belirttiler.

Amerikalılar serbest ticaretin diğer ülkelere de yaradığını iddia etmekte ve ekonomistler de ticaret sayesinde ülkelerin en etkin biçimde sağladıkları mal ve hizmetleri üretmeye yoğunlaştıklarını ve böylelikle tüm uluslar topluluğunun üretkenlik düzeyinin yükseldiğini uzun süredir ileri sürmektedirler. Amerikalılar, buna ek olarak, ticaretin her ülkede ekonomik büyümeyi, toplumsal istikrarı ve demokrasiyi teşvik etmesinin yanı sıra tüm dünyada gönenci, hukukun üstünlüğünü ve uluslararası ilişkilerde barışı geliştirdiğine inanırlar.

Açık ticaret sistemi ülkelerin birbirlerinin piyasalarına adil koşullarda ve ayırım gözetilmeden erişebilmelerini gerektirir. Bu amacın sağlanabilmesi için Birleşik Devletler çok taraflı ya da iki taraflı anlaşmalar uyarınca ticaret engellerini azaltarak karşılıklılık gösteren ülkelerin ABD piyasalarına girebilmelerine izin vermeye hazır bulunmaktadır.

Ticaretin liberalleştirilmesi amacıyla geleneksel olarak ticaretin önünde bulunan gümrük tarifesi engellerinin ve belirli tarife dışı engellerin azaltılmasına odaklanılmışsa da son yıllarda bazı diğer uygulamalar da bunlar arasına alındı. Amerikalılar sözgelimi her ülkenin ticaret yasalarının ve uygulamalarının şeffaf olması, yani herkesin kuralları bilip eşit koşullarda rekabet edebilmesi gerektiğini iddia etmektedirler. Birleşik Devletler ve Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (Organization for Economic Cooperation and Develpoment - OECD) üyeleri 1990'larda yabancı ülke yetkililerinin ticari çıkar elde etmek amacıyla rüşvet almalarının yasalara aykırı olduğunu kabul ederek şeffaflık konusunda yeni bir adım attılar.

Birleşik Devletler ayrıca yabancı ülkeleri endüstriyel düzenlemeleri gevşetmeleri, geri kalan düzenlemeleri de şeffaf konuma getirecek önlemleri almaları, yabancı şirketlere karşı ayırımcılık yapmamaları ve uluslararası uygulamalara uymaları konusunda sık sık zorlamaktadır. Amerika'nın bu ilgisi bazı ülkelerin bahis konusu düzenlemeleri ihraç mallarının piyasalarına girişini engelleyecek dolaylı bir araç olarak kullanabilecekleri kuşkusundan kaynaklanmaktadır.

Başkan Bill Clinton (1993-2001) yönetimi ABD ticaret politikasına bir boyut daha eklemiştir. Yönetim ülkelerin asgari çalışma ve çevre standardlarına uymalarını istemektedir. Amerikalılar ülkedeki göreli olarak daha yüksek çalışma ve çevre standardlarının ABD kökenli malların maliyetini yükseltebileceğinden ve bu nedenle de yerli endüstrilerine daha gevşek düzenlemeler uygulayan ülkelerin şirketleriyle rekabet edemeyeceklerinden korktukları için kısmen böyle bir tutum içine girmekte, ayrıca, yabancı ülkelerdeki işverenler uluslararası piyasalarda daha etkili bir rekabete girebilmek amacıyla işçilerini istismar eder ya da çevreye zarar verirlerse o ülkelerin serbest ticaretin sağladığı çıkarlardan yararlandırılmayacaklarını da söylemektedirler.

Clinton yönetimi söz konusu konuları 1990'ların başlarında dile getirdi ve Amerika'nın NAFTA'yı onaylamasına karşılık Kanada ve Meksika'nın çevre sorunlarına ve çalışma standardlarına uyacaklarını belirten ek anlaşmalar yapmalarında ısrar etti.

Birleşik Devletler Başkan Clinton yönetimi sırasında Uluslararası Çalışma Örgütü ile işbirliği yapıp gelişmekte olan ülkelerin güvenli işyerleri kurmalarına ve temel işçi haklarını güvence almalarına yardımcı oldu ve bu konumdaki çok ülkede çocuk işçiliğinin azaltılmasına yönelik programları finanse etti. Yine de Clinton yönetiminin ticaret anlaşmalarını çevrenin korunmasına ve çalışma standardlarına bağlama çabaları diğer ülkelerde ve hatta Birleşik Devletlerde bile çelişkili bir konu olarak kalmaktadır.

Birleşik Devletler ayırımcılık yapmama ilkelerine genelde uymakla birlikte belirli tercihli ticaret düzenlemelerine de taraf olmuştur. Sözgelimi Genelleştirilmiş ABD Tercihler Sistemi yoksulluk çeken ülkelerin Birleşik Devletler'e ihraç ettikleri bazı mallardan gümrük vergisi almayarak bu ülkelerin ekonomik kalkınmalarını teşvik etmeyi amaçlamaktadır; belirli bir mal üreticisinin ABD piyasalarında rekabet için yardıma gereksinimi kalmayınca söz konusu tercih de ortadan kalkmaktadır.

Bir başka tercihli ticaret programı olan Antiller Havzası Girişimi ekonomik bir çabalama içinde olan ve Birleşik Devletler için politik açıdan önem taşıdığı düşünülen bölgeye ekonomik destek sağlamak amacıyla yaratılmıştır; program Antillerden Birleşik Devletler'e dokumalar, belirli deri ürünleri, şeker ve petrol ürünleri dışında yapılacak tüm ihracattan gümrük vergisi alınmamasını öngörmektedir.

Birleşik Devletler politik amaçlarla serbest ticareti teşvik etmeye yönelik genel politikasından zaman zaman ayrılmakta ve insan haklarını ihlal ettiğine, terörizmi desteklediğine, uyuşturucu kaçakçılığına göz yumduğuna ya da uluslararası barış karşısında bir tehdit oluşturduğuna inanılan ülkelere yapılan ihracatı sınırlamaktadır.

Sözü edilen ticaret yasakları uygulanan ülkeler arasında Küba, İran, Irak, Libya, Kuzey Kore, Sudan, Suriye ve Birmanya bulunmaktadır. Ayrıca Kongre her yıl Çin'le "normal ticari ilişkiler" sürdürülüp sürdürülmeyeceğine karar vermekle yükümlüdür ve bu karar ticaret politikası kadar en azından Amerikalıların bu ülkenin insan hakları konusundaki uygulamalarına nasıl baktıklarına da bağlı olmaktadır.

Birleşik Devletler'in politik amaçlarla ticaret yaptırımları uygulaması yeni bir olgu değildir. Amerikalılar 200 yılı aşkın bir süre önce yaşanmış olan Amerikan Devrimi günlerinden beri yaptırımlara ve ihracat kontrollerine başvurmaktadırlar. Yine de Kongre ve federal kuruluşlar dış politika amaçlarına erişmekte ticaret politikasının etkili bir araç olup olmadığını hala yoğun bir biçimde tartışmaktadırlar.

 
 
  Bugün 15 ziyaretçi (21 klik) kişi burdaydı!  
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol